• Müzayede Kataloğu (PDF)
  • Vazgeç
    Filtrele
Filtrele

5.MÜZAYEDE "Nadir Kitaplar, Gravürler, Haritalar"

Müzayedemizde bulunan tüm eserlere 23 Ağustos Cuma Saat 21:00'a kadar online pey verebilirsiniz.

Ürünleri randevu alarak müzayede salonumuzda görebilirsiniz.

Aynı gün saat 21:03 itibariyle sitemiz üzerinden "Canlı Müzayede" başlayacak ve her eser 25 saniye ara ile nihai olarak sonuçlanacaktır.

YENİ ÜYELERİMİZİN DİKKATİNE: Müzayedemize pey verebilmek için adresinizi ve TC Kimlik numaranızı yazdığınızdan emin olunuz.

Komisyon Oranı %18+KDV'dir. Kitaplarda KDV oranı %0 ,Harita ve Gravürlerde KDV oranı %20 dir.
Ödeme Süresi Müzayede bitiminden itibaren 7 iş günüdür.

Currency Converter:
Lot: 126 » Nadir Kitaplar

İstanbul'un En Eski Tursit Rehberi

[Heinrich August Ottokar] Reichard, Guide des Voyageurs en Allemagne, en Hongrie et à Constantinople, au Bureau d’Industrie, Weimar, 1817 (8. baskı). xii, 476 s, 3 katlanır harita, indeks, 17 x 9.5 cm, yan sayfaları yenilenmiş döneminin karton cildinde. Kitabın 1. baskısı 1793 yılında yapılmıştır. Almanya, Macaristan ve İstanbul’u gezecek seyyahlar için bir rehber özelliğindeki kitabın s 440’dan sonrası İstanbul’a ayrılmıştır. Alman yazar ve tiyatro direktörü Heinrich August Ottokar Reichard (1751-1828) tarafından Melling, Pertusier, Dallaway, d’Ohsson, LeChevalier gibi dönemin önemli yazarlarının eserlerine dayanılarak hazırlanan İstanbul bölümü seyyahlara yönelik olarak basılan en eski İstanbul rehberidir. Kitapta İstanbul’un kütüphaneleri şöyle anlatılıyor: Bibliothèques: L'abbé Toderini, dans son ouvrage sur la litérature des Turcs, en compte 13, ou Kuttubchans, en y comprenant celle du sérail, dans laquelle persoune ne peut entrer. Mr. Murrhard donne la liste de 55 bibliothèques accessibles aux étrangers, à commencer celle de Ste. Sophie. On distingue une autre sous le nom de Solimanie Jamasy. Mais la plus admirée pour le goût et l'élégance, est celle, qui doit son établissement à Raghib - Pacha, qui avait été d'abord grand - visir et qui finit par payer de sa tête la gloire bien due à ses vertus et ses institutions. Le batiment de cette derniere bibliothèque est situé au milieu d'une cour de marbre, de forme carrée, spacieuse et proprement tenue. Au centre de l'édifice s'élève le tombeau qui contient les restes de Raghib. Autour de la salle sont rangés des livres en grand nombre. La bibliothèque est fournie en outre de siéges commodes, de riches tapis, et de coussins à l'usage de ceux qui viennent y lire. On y trouve toujours un bibliothécaire. La salle est très - claire, et la plus grande tranquillité régne à Pentour, De l'autre côté de la rue est une école fondée par le même Pacha, On voit ä Constantinople une sorte de marché fort grand, où se vendent des livres. (s 447 vd)

Detaylar
Lot: 130 » Nadir Kitaplar

1610 Tarihli İstanbul Seyahatnamesi. Sadece 100 Nüsha Basılan Bir Seyahatname

William Lithgow, the Total Discourse of the Rare Adventures & Painefull Peregrinations of Long Nineteene Yeares Travayles from Scotland to the Most Famous Kingdomes in Europe, Asia and Affrica, James MacLehose and Sons, Glasgow, MCMVI [1906]. xxvi, 449 s, başlık s önünde 1 gravür faksimilesi levha, metin dışında 11 levha (1’i katlanır, çoğu gravür faksimilesi), indeks, 23 x 15 cm, sırtı karton, ön yüzü armalı bez cildinde. Sayfalarının üst tarafı altın yaldızlı, diğer kenarları kesilmemiş durumda.
El yapımı filigranlı kağıda sadece 100 adet yapılan baskının 72 №’lusu. (One hundred copies of this book have been printed on hand-made paper for sale in Great Britain and Ireland of which this is No. 72)
Çok erken sayılabilecek bir dönemde Avrupa’yı baştan sona kat ederek çok maceralı yolculuklar yapan William Lithgow’un (1582-?) seyahatnamesi. İlk baskısı 1632’de yapılan eser, Lithgow’un 1610-1622 yılları arasında yaptığı üç geziyi kapsamaktadır. Yazar İtalya, Korfu, Yunanistan, Girit, Suriye, Midilli ve Eğriboz Adaları, Makedonya, Bozcaada, Truva, Trakya, İstanbul, Kıbrıs, Halep, Şam, Filistin, Kudüs, Mısır, Malta, Cezayir, Fas, Libya, Sicilya, Macaristan, İrlanda, İspanya ve İskoçya’yı gezer. Genellikle yalınayak dolaşan Lithgow, eserinde gördüğü yerler, insanlar, gelenekler hakkında çok ilginç bilgiler vermekte, bunlara diğer kaynaklardan öğrendiklerini de ekleyerek bir seyahatname ile bir tarih kitabında bulunabilecek unsurları bir araya getirmektedir. İstanbul’da kendisini en çok etkileyen tarihsel anıtın Aya Sofya olduğunu belirten ve bu arada “Hyppodrome”u yazan Lithgow, büyük zararlara neden olan yangın ve deprem gibi afetleri anlatır, evlilik törenlerine değinir, “Türkler’in kiliselerinde çan bulunmamasına” hayret eder.
Lithgow seyahatnamesinin başlığında kullanılan “adventures and painful peregrinations” ifadesi 17. yüzyılda Akdeniz’e gelen İngiliz seyyahlar tarafından yazılmış seyahatnamelerin içeriğinin İngiliz okurlara yansıtılışının özeti niteliğindedir. Zira metinlerde aktarılan tecrübe ve görüşler yeni ve çok farklı bir mekân olan Akdeniz’de yaşanan çeşitli “maceraları”, hem de bu maceralar yaşanırken katlanılması gereken acı dolu zorlukları ifade eder şekildedir.
İlk baskısı 1632’de yapılan eser, Lithgow’un 1610-1622 yılları arasında yaptığı üç geziyi kapsamaktadır. Yazar İtalya, Korfu, Yunanistan, Girit, Suriye, Midilli ve Eğriboz Adaları, Makedonya, Bozcaada, Truva, Trakya, İstanbul, Kıbrıs, Halep, Şam, Filistin, Kudüs, Mısır, Malta, Cezayir, Fas, Libya, Sicilya, Macaristan, İrlanda, İspanya ve İskoçya’yı gezer. Genellikle yalınayak dolaşan Lithgow, eserinde gördüğü yerler, insanlar, gelenekler hakkında çok ilginç bilgiler vermekte, bunlara diğer kaynaklardan öğrendiklerini de ekleyerek bir seyahatname ile bir tarih kitabında bulunabilecek unsurları bir araya getirmektedir. İstanbul’da kendisini en çok etkileyen tarihsel anıtın Aya Sofya olduğunu belirten ve bu arada “Hyppodrome”u yazan Lithgow, büyük zararlara neden olan yangın ve deprem gibi afetleri anlatır, evlilik törenlerine değinir, “Türkler’in kiliselerinde çan bulunmamasına” hayret eder.
William Lithgow, İskoçya’da Lanark’da doğdu. Lanark’ta tüccarlık yapan James Lithgow ile eşi Alison Grahame ın üç çocuğunun en büyüğüdür. Ailesinin, İskoçya krallık tacının varisleri arasında yer alan Hamilton ailesine yakınlığı ve onlar tarafından himaye edilmesi Lithgow’a hem İskoç sarayında hem de Londra’dayken sarayda saygınlık kazandırmıştır. 1645’te öldüğü tahmin edilmektedir. Lithgow, doğduğu şehirdeki ilköğrenimi sırasında klasik eğitim ve Kitab-ı Mukaddes bilgisi konusunda eğitim aldı. İlköğrenimini tamamladıktan sonra terzilik mesleğine başlayan Lithgow, sabır gerektiren bu mesleği icra etmekte zorlandı. Terzilik gibi bir mesleğin kendi fıtratına uygun olmadığını anlayarak atalarının yaban diyarlara seyahatin genç bir adamın dünyadaki bilgeliği ve adaleti anlaması yolunda gerekli temeli teşkil ettiğini belirttikleri gibi entellektüel ufkunu açmak amacıyla genç yaşında düşlerini gerçekleştirmesi için umut ve kaynak sağladı. Lithgow, seyahat etmenin önemi ve gerekliliğinden bahsettikten sonra benim seyahat etmemin asıl sebebine gelecek olursam, diyerek insanın fıtratı yabancı diyarlardan haber almaya içten içe meyilli ve her zaman buna meraklıdır, ayrıca garip ve sık sık gidilmeyen krallıkları görüp bunlar hakkında bilgi edinmekten etkilenir, diyerek seyahat etmesinin manevi gerekçesini açıklar.
Lithgow, genç yaşta seyahat etmeye başlamıştı. Başlangıçta entellektüel ufkunu genişletmek amacını güdüyordu. Sonraları ise görüşleri farklılaşmıştı ve ülkesinde kalıp, devlette hiçbir garantisi olmayan görevlere getirilmiş kişileri papaganlıkla suçluyor, kişisel gelişim açısından seyahat etmenin önemini vurguluyordu.

Lithgow’u seyahate yönlendiren başka bir olay ise yaşadığı aşktır. Bonningtonlu bir çiftçinin kızı olan Miss Lockhart ile yaşadığı aşk, aileler tarafından uygun görülmemiş ve kızın erkek kardeşleri Lithgow’un kulak kepçelerini keserek onu cezalandırmışlardır. Aynı zamanda şair olan Lithgow’un şiirlerinin editörü James Maidment’e göre Lithgow, bu olaydan sonra kesik kepçe Willie olarak anılmıştır. Lithgow, bu acı olay sebebiyle öz bilincinin arttığını ve özünü toprağından ayırıp acılarından kurtulup yabancılarla eğlenmek, yıkıcı kötü talihin herhangi bir aşikâr nesnesini gündelik bir gözle incelemeyi seçtiğini belirtir.

Seyahat nedenleri bu şekilde özetlenebilecek olan Lithgow’un ilk seyahatini Orkney ve Shetland da daha sonra kıta Avrupasında Almanya, Bohemya, İsviçre ve Alçak Ülkeler’e yapmış, bu seyahatini Nisan 1608’de Paris’te noktalandırmıştır. Burada on ay kalıp Fransızca öğrendikten sonra Mart 1609’da Paris’ten yola çıkarak Akdeniz ve Orta Avrupa’ya yapacağı üç seyahatin ilkine başlar. Bu seyahatin notları A Most Delectable and True Discourse of an Admired and Painefull Peregrination adıyla 1614’de Londra da yayınlanmıştır. Lithgow’un ilk seyahati 1609 da başlayıp 1612 de tamamlanmıştır. İkinci seyahati 1614 yılında çıktığı seyahattir. Üçüncü seyahati 1619-1621 ise yılları arasındadır. Bu seyahatte seyyah İspanya üzerinden Malaga’ya gitmiştir. Ancak, Malaga’ya gelir gelmez casuslukla suçlanıp yakalanır, parasının tamamı çalınır, bir şaraphanede işkence görür. Hapse atılır. Hapishanede Türk bir köle ve Hintli bir aşçı ile birlikte soğuk ve kötü koşullara direnir. Notları bir İngiliz rahip tarafından İspanyolca’ya çevrilir ve İspanyol monarşisi hakkındaki görüşleri nedeniyle Granada’da yakılarak ölüm cezasına çarptırılmasına karar verilir.

Lithgow’un durumunu duyan bir arkadaşının Hollandalı hizmetçisi gidip İngiliz konsolosuna haber vermiştir. Konsolos, Lithgow’u kurtarıp İngiliz donanmasına ait bir gemiye bindirip ülkesine gönderir. İngiltere’ye varınca işkence görmüş vücudunu kamusal alanda gösterir.

Ülkesine döndükten sonra yazarlığa devam ederek kitaplarını yayınlamıştır 1645 yılından sonra Lithgow’un hayatı hakkında bilgi bulunmamakta ve bu yıl vefat ettiği düşünülmektedir. Hem İskoçya da hem de İngiltere’de çok göz önünde olmuş bir yazarın birden bire izinin kesilmesi ayrıca dikkat çekicidir.

William Lithgow, birinci seyahatinin notlarını A Most Delectable and True Discourse of an Admired and Painefull Peregrination adıyla 1614 yılında yayınlattı. Bu kitabı, Kral I. James’e, Somerset Dükü Robert Kerr’e ve onun eşine ithaf etmişti. Bu eser, 1616’da yeniden basılmıştır. Eserin gözden geçirilip genişletilmiş versiyonu ile ikinci ve üçüncü seyahatlerin kısmen anlatıldığı bir metin ise 1623’te yayınlanmıştır. 1623 versiyonuna Lithgow’un Sicilya, Orta Avrupa ve Doğu Avrupa, İrlanda ve İspanya’ya yaptığı seyahatleriyle ilgili notların genişletilmiş versiyonunun eklenmesi suretiyle ortaya çıkan eser ise The Total Discourse, of the Rare Adventures, and Painefull Peregrinations of Long Nineteene Yeares Travayls, from Scothland to the Most Famous Kingdomes in Europe, Asia and Affrica. Perfited by Three Dear Boughte Voyages in Surveighing of Forty Eight Kingdomes Ancient and Moderne, Twenty One Rei-publickes, Ten Absolute Principalities, with Two Hundred Lands The Particular Names whereof are Described in Each Argument of the Ten Divisions of His History And it also Divided in Three Bookes, Two whereof Never Heretofore Published Wherein is Contained an Exact Relation of the Lawes, Religion, Policies and Government of all their Princes, Potentates and People. Together with the Grievous Tortures He Suffered by the Inquisition of Malaga in Spaine, His Miraculous Discovery and Delivery Thence: And of His Last and Late Returne from the Northerne Iles adıyla 1632 yılında ise yine yayıncı Nicholes Okes tarafından yayınlanmıştır. Eser, Kral I. Charles’a ithaf edilmiş olup 1632 den sonraki 180 yıl içinde Londra ve Edinburg da toplam dört kez daha basılmıştır. 18. yüzyıl başında Glasgow ve Falkirk’te cep kitabı formatında basılmıştır 1650’li yıllarda Amsterdam’da Felemenkçe çevirisi yayınlanan eser, Hollanda’da bu çeviriyle dört kez basılmış, sonraki yıllarda çevirinin çeşitli versiyonları yayınlanmıştır. J. R. Burns’ün Lithgow’un eseri üzerine yazdığı William Lithgow s Total Discourse 1632 and his Science of the World : A Seventeenth-Century Protestant Traveller s View of Europe and the Near East, adlı doktora tezine göre, seyahatnamenin 1614 baskısı ile son şekli olan 1632 baskısı arasında bilgi eklemeleri nedeniyle farkların bulunmasının nedeni, geçen zaman zarfında Lithgow’un kişiliğinin yanı sıra görüşlerinin de değişmesidir. Burns’e göre, Lithgow kendisini Protestan bir hacı olarak vurgulamak amacında olduğundan 1632 versiyonunda Lithgow un anlatımında anti-katolik ton daha ağır basar, seyyah önceki versiyonlarda eksik kalan bilgiler tamamlayarak, Avrupa ve Akdeniz de siyasi, coğrafi, antropolojik ve bilimsel bilginin mükemmel bir toplayıcısı olarak karşımıza çıkar. Lithgow’un eserine olan ilgi, konunun ilgi çekiciliğinin yanısıra yazarın üslubunda sıklıkla aşırılığa kaçan abartı, ölmek üzereyken kurtulması, Kitab-ı Mukaddes ten ve klasikçağ metinlerindeki betimleyici malzemeye ek olarak döneminin güncel kaynaklarını da kullanmasıdır. Lithgow’un, Protestan olduğu için Malaga’da İspanyollar’ın işkencesine maruz kalarak ölümle burun buruna gelmesini etkileyici bir şekilde anlatması, Büyük Britanya da okurun ilgisini çekmiştir. Yazar, eserini Katolik fanatikliğinin anlatımı olarak okunacak şekilde kaleme almış ve bunu önsözünde ifade etmiştir. Katolikliğin yanısıra, Ortodoks Hıristiyanları, Yahudileri ve Müslümanları da beğenmez; ancak seyahati boyunca bu üç gruptan da misafirperverlik ve nezaket gördüğünü belirtir.

Detaylar
Lot: 131 » Nadir Kitaplar

Robert Walsh’in A Residence At Constantinople’in Gölgesinde Kalan Seyahatnamesi

R[obert]. Walsh, Voyage en Turquie et a Constantinople, Frères Reycend, Turin, 1829. 2 cilt tek cilt birlikteliğinde, 191, 200 s, 13 x 9 cm, döneminin sırtı deri kapakları ebrulu cildinde. İngilizce’den çeviren: H. Vilmain ve E. Rives. Robert Walsh’in Narrative of a Journey from Constantinople to England (London, 1828) başlıklı seyahatnamesinin Torino’da basılan Fransızca çevirisi. R. Walsh, İstanbul’a 1821 yılında İngiliz elçiliğinin rahibi olarak gelmişti. Walsh 1830 yılında İstanbul’a tekrar gelmiş ve 1835’e kadar şehirde kalmıştır. Bu ikinci ikâmetinin sonucunda ünlü A Residence at Constantinople (London, 1836) basılmıştır. İrlanda asıllı Robert Walsh (1772-1852) Dublin'deki Trinity College'de okudu ve İrlanda kilisesine rahip olarak atandı. Saint Petersburg'daki Britanya sefaretinde ve İstanbul'da Lord Strangford sefareti sırasında (1821-1824 ve 1830-1835) birkaç yıl rahiplik görevinde bulundu. Bu eser Walsh'ın Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul'daki ilk ikametinden sonra 1824-1825 arasındaki İngiltere'ye dönüş yolculuğunu anlatıyor. İşlediği son derece ilginç konular arasında azınlıklar (Yahudiler, Rumlar), Türklerde kahve kültürü, kağıt üretimi ve matbacılık, imparatorluk toprakları içerisinde yolculuk şartları, Tepedelenli Ali Paşa ve ölümü, Yeniçeri katliamı, İstanbul su kemerleri ve sarnıçları ile Doğu Trakya bölgesinden iki imparatorluğun -Bizans ve Osmanlı-başkenti olan bu şehre bağlanan su şebekesi, Doğu Trakya'daki antik kalıntılar ve Hristiyan kiliseleri, Bulgaristan’ın doğası ve manzaraları, Boğdan (Moldova), Eflak (Ulah) yöreleri, Budapeşte ile Viyana'daki Rumlar ile ilgili gözlemleri yer almaktadır. Blackmer 1764 (2. İngilizce baskı), Atabey 1314 (Paris, 1828 baskısı)

Detaylar
Lot: 132 » Nadir Kitaplar

Arabistan-İstanbul Seyahatnamesi

Grattan Geary, Through Asiatic Turkey Narrative of a Journey from Bombay to the Bosphorus, Sampson, Low, Marston, Searle & Rivington, London, 1878 (1. baskı). 2 cilt: xv, 339 s, metin içinde 3 resim, metin dışında 6 levha, 1 katlanır harita ; x, [2], 356 s, metin içinde 3 resim, metin dışında 2 levha, ex-library, 19.5 x 12.5 cm, yayıncısının bez ciltlerinde.
Grattan Geary (1835-1900), The Times of India gazetesinin editörüydü. Geary, üç ay süren seyahatinde Paşa veya yüksek düzeydeki devlet adamları kadar banker, tüccar ve dükkan sahipleriyle, köylü ve askerlerle de görüşmüştür. Kitap, Körfez Ülkeleri (Umman, Bahreyn vs), Irak, Kürdistan ve Anadolu üzerinden İstanbul’da sonlanmaktadır. Maskat, Bağdat, Kerbela, Musul, Kerkül, Erbil, Zaho, Nusaybin, Mardin, Amid (Diyarbakır), Urfa, Halep, İskenderun, Mersin, Tarsus, Adana, Rodos, İstanbul yapılan seyahatin nirengi noktaları olarak göze çarpıyor. İstanbul’a ayrılan bölümde şehrin pek de iç açıcı bir tablo çizmediğine şahit oluyoruz. Rus işgali ile burun buruna gelen İstanbul’da büyük bir muhacir sorunu yaşanmakta, hergün yüzlercesi salgın hastalıklar yüzünden hayatını kaybetmekte, hastaneler yaralılarla dolup taşmakta ve sağlık personeli ihtiyacının tavana vurduğu bu günlerde hasta ve yaralılarla yeterince ilgilenilemektedir. Şehrin hastane ve sağlık personeli ile ilgili bilgilerin olayca detaylı verildiği bölüm şavaşı etkilerinin şiddetinin anlaşılmasını sağlıyor.
Weber, Blackmer ve Atabey’de yok.

Detaylar
Lot: 133 » Nadir Kitaplar

Osmanlı Son Dönem Kalem Arbabından Çerkeşşeyhizade Halil Halid'in Hatıratı

Halil Halid, the Diary of a Turk, Adam and Charles Black, London, 1903 (ilk ve tek baskı). vi, [2], 269, [2] [yayıncı katalogu] s, başlık s önünde 1 levha, metindışında 20 x 13 cm, yayıncısının bez cildinde.
Osmanlı son dönem kalem erbabından Çerkeşşeyhizade Halil Halid’in (1869-1931) hatıratı…
Son dönem Osmanlı kalem erbabından Çerkeşşeyhizâde Halil Halid'in (1869-1931) Ruzname'si müellifin üslup sahibi bir yazar olmasının yanı sıra dönemin siyasî olaylarına nüfüz kabiliyetini göstermesi açısından da dikkat çekici unsurlar taşımaktadır.
İlmiye sınıfına ve tasavvuf çevrelerine mensup bir ailenin ferdi olarak çalkantılı bir gençlik döneminden sonra ailevi meseleler ve hürriyet taraftarlığı nedeniyle dönemin siyasi atmosferinde barınamayacağını düşünen Halil Halid 1894 yılında İngiltere'ye firar etmiş ve 1911 yılına kadar bu ülkede yaşamını sürdürmüştür. Bu süre zarfinda bir yandan rejim muhalifi olmasına karşın Londra'daki Osmanlı sefaretinde vazife almış,' diğer yandan "Cambridge'de görevli ilk Türk hoca" unvanıyla bu okulda Türkçe dersleri vermiştir. Bu göreve getirilmesinde o sıralar ayn sefarette görevli olan diğer bir Jön, Şair-i Azam Abdülhak Hâmid (Tarhan)'ın İngiliz müsteşriği E. J. W. Gibb nezdinde tavassutu etkili olmuştur.
Halil Halid'in Ruzname'si, başlığının ifade ettiği gibi bir günlük olmaktan ziyade İngiltere'ye kaçışına kadarki hayatını anlattığı bir hatırat mahiyetindedir. Ruzname İngiliz halkını Osmanlı toplumu hakkında bilgilendirici ve Osmanlı'ya karşı onlarda oluşan bazı önyargıları bertaraf etmeye yönelik kısmen savunmacı bir üslup taşır. Bununla birlikte yetişmesi, aile çevresi günlük hayat ve eğitim müesseselerine dair verdigi bilgiler Türk okuyucu açısından da ilgilenilmeyi fazlasıyla haketmektedir.
Ruzname'nin bu açıdan belki de en ilginç kısımlarından biri biraz da gönülsüzce ve amcasının zorlamasıyla Küçük Ayasofya Medresesi'nde beş yıl tahsil gören yazarın medreseden ayrılısını tasvir ettiği bölümdür. Tanzimat döneminden itibaren eğitimdeki ikiliğin doğurduğu gerilimleri, devlet yapısı ve egitim hayatındaki reformların medrese mensuplarının psikolojisine nasıl yansıdığını bu “zoraki softa”nın satır aralarından okumak mümkündür. Halil Halid kendi ifadesiyle “vakit israfindan başka bir şey olmayan”, “eskiye ait” ve asla unutmayacağını söylediği istıraplı bir hayattan sonra medreseden ayrılma kararı alır. Bu kararı almasında hiç şüphesiz psikolojik saiklerin yanı sıra gerçekleştirdiği Beyrut gezisinde modern mektep mezunlarının gayet iyi maaşlarla devlet hizmetine alındığını görmesi, yani maişet kaygısı da rol oynamıştır. Zaten medreseye intisabında Sultan II. Mahmud'un ilmiye sınıfına mensup dedesine bağışladığı mülkleri geri alma ümidi de etkili olmuştur. Zira bu hak ancak ilmiye sınıfına mensup varislerin varlığı durumunda sözkonusu olabilecektir. İstikametini belirleyerek ilk adım olarak medresedeki odasını muhafaza etmekle birlikte Hukuk Mektebi'ne devam eder ve 1893'te bu okulu bitirir. Sonrasında, Tanpınar'ın XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi ndeki setre pantolon giyip Mustafa Reşid Paşa'nın maiyetinde diplomatik misyona geçen ve “mesleğine ihanet eden” Cevdet Paşa tasvirine uygun biçimde, Avrupai kıyafetleri giyerek “asri bir görünüme sahip olmanın ihtirası ile yanan” Halil Halid medrese ile irtibatının en büyük delili olan kisve-i ilmiyeyi terk eder ; Beyoğlu'na giderek bir Yahudi tüccardan Avusturya malı kıyafetler alır ve özlemini çektiği çağdaş görünüme kavuşur. Burada șu hususu vurgulamak gerekir ki daha İngiltere'ye kaçmadan içki perhizini de bozduğunu söyleyen Halil Halid için mesele basit bir kıyafet meselesi değildir. O bir zihniyet ve yaşama biçimi olarak “eski”den kaçmak ve “yeni”ye yelken açmak istemektedir. Ne var ki talihin garip bir cilvesiyle Halil Halid'in hayıfla söz ettiği bu yıllar, ileride muhkem dili ve muhakemesiyle tanınan bir yazar olmasında ve başta İslam kültürü olmak üzere entellektüel birikiminin şekillenmesinde belirleyici olacaktır.
Gerek Sultan II. Mahmud'un dedesine bağışladığı mülkleri geri alamamanın getirdiği öfke ve inkisar, gerekse dönemin hürriyetperver akımlarından etkilenmesi sebebiyle Halil Halid, benzerlerine Jöntürk edebiyatında sıkça rastlanan aşırı Abdülhamid muhalifi bir dil kullanmıştır. Abdülhamid'i “ruh hastası” ve "İslam'ın en amansız düşmanı olarak” tavsif ederek yerden yere vurması, olur olmaz her konuda eleştirmesi yetmiyormuş gibi annesinin Ermeni olduğu yolunda – aslında kendisinin de pek inanmadığı – bir söylentiden söz eder ve onu görüş ve seciye itibarıyla Türkten ziyade bir Ermeniye benzetir. Tabir caizse gözü kapalı bir Abdülhamid muhalifliği Ruzname'nin ana motifini oluşturur. Ruzname, insanları hayatlarının sadece belli dönemlerinde ve bilhassa gençliklerinde yazdıkları ile değerlendirmenin ne kadar yetersiz olduğunu gösteren canlı bir örnektir.
Halil Halid'in kitaplarının çoğunun o dönemde Arapça ve Urducaya çevrilmiş olması (sadece elinizdeki Ruzna- menin Urducaya iki ayrı çevirisi yapılmıştır), onun yaşadığı dönemin İslâm dünyasındaki etkisini göstermesi açısından dikkat çekicidir. Gerek etkili kalemi gerekse de eylemci kişiliği İngiliz yönetimini de rahatsız etmiş ve Abdülhak Şinasi Hisar'ın vefatı üzerine yazdığı yazıdan anlaşıldığına göre, 1914'te onun Hindistan şehbenderliğinden ayrılması için Babiali üzerinde baskı yapmak kabilinden birtakım tedbirlerin alınmasına neden olmuştur.
Kitabın Türkçe baskısı Bir Türk’ün Ruznamesi (İstanbul, 2008) başlıklı kitaptır.

PREFACE

Although no Western Power has ever played a greater part in the problenvs of the Ottoman Empire than Great Britain, yet in no other country in Western Europe is Turkey more grossly misunderstood. I have been many times asked by my English acquaintances to write a book on Turkey from a Turkish point of view, and two ways of writing were suggested to me ; the one was to compile a detailed work, the other to write a small and light book. To take the former advice was not possible to me, as I found myself incapable of producing a great and technical work. Besides, I thought that after all a small and lightly written volume would have a larger circle of readers, and by its help I could to some extent correct some of the mistaken ideas prevailing in England about Turkey. Therefore I began to write this little volume in the form of a book of travel, and I now bring it out under the title of The Diary of a Turk. By this means I have been able to talk a little on many matters connected with Turkey. Let the critic find other points in this book on which to express his opinion, but do not let him charge me with ignorance of the fact that the somewhat unexciting experiences of an unknown man may be only of slight interest to the public.
In the chapter on women’s affairs I have quoted a few paragraphs from two articles which I contributed some time ago to two London weeklies, the Queen and the Leufy, I render my thanks to the Editors of these papers for kindly permitting me to reproduce them here.
H. H.

CONTENTS

CHAPTER I. My Home in Asia Minor. My Asiatic origin – My greatgrandfather’s religious order – His miracles – My grandfather and Sultan Mahmud II. – An ordeal by wine – My father’s charitable exfravagance – His death – Primitive surgery in Asia Minors – The original home of vaccination – My mother’s European ancestors – Writing a forbidden accomplishment for women

CHAPTER II. At School and in the Harem. My hatred of lessons – Compulsory attendance at school – The bastinado in schools – My own experience of it – How schoolgirls are punished – The old-fashioned implement for beating – “The rod is a gift from Heaven” – I help to kidnap a bride – My mother’s grief at my behaviour – I am handed over to a stern uncle in consequence – My uncle’s wives – Etiquette in the harem – first cigarette – Bastinado again – I am shut out of the harem – The practice of polygamy – Its popularity estimated – The European system

CHAPTER III. The Harem and Women in the East. True meaning of the word harem – Eastern houses divided into two parts – Male members of the family only allowed to enter the female quarter – Seclusion of women stricter among the well-to-do – Seclusion not wholly due to religion of Islam – Life in the harem – Occupations of its inmates – Misrepresentation of the system in England – Royal harems – Custom doomed to disappear – Circassian women – Reasons for their popularity as wives – How a woman gets engaged – Some marriage customs – Marriage a more civil proceeding than religious – The bridegroom – His too friendly friends – Shopping in the harems – Female pedlars – Some of them Europeans – A considerable trade

CHAPTER IV. I Go to Constantinople and Pursue My Studies. The discomforts of travelling – Precautions against brigands – Village hospitality – Bad condition of inns and hotels – Broussa, the first capital of the Ottoman
Empire – Constantinople – The ‘parish’ of the conqueror – First impressions of the European quarter – The question of my education – Seats of learning, old and new – I am forced to choose the old – I become a sort of monk – The distinctive dress – Description of the old-fashioned colleges – The Their position and influence

CHAPTER V. A New Profession and the Question of Conscription. First moderation of my prejudice against Europeans – The Levantine guide – The truth is not in him – I begin to wish to visit England – A summer trip to Asia Minor – A British consul – His wife and my mother – A trip in the Eastern Mediterranean – Thoughts of a more profitable career – I join a law college – The law of Turkey – Untrustworthiness of English books of reference – Turkish law courts – A quasi-religious magistracy – Palace influence over justice – I am called to serve in the army – I obtain exemption with much difficulty – Methods of conscription – Native Christians not allowed to serve – The wisdom of this policy

CHAPTER VI. Turkey’s Internal Dangers. The anomalous position of foreigners in Turkey – Capitulation privileges – The Porte has no jurisdiction over foreign criminals – Attempts to modify the anomaly – Reason for their failure to be found in the Sultan’s misrule – The independence of Turkey a mere fiction – The native Christians – Their separatist aspirations – Their treasonable acts – Their English apologists – Tolerant policy of the Turks – Dangers of this tolerance – The Armenians – Their ancient privileges – The massacres – Their present position

CHAPTER VII. A New Costume and a New Career. I adopt European dress – The standard of civilisation – English clothes ‘made in Austria’’ – European dress first adopted under Sultan Mahmud – My vain attempts to get an appointment – Requisite qualifications for Government employment, bribery ana espionage – The only livelihood possible for educated men – I become a lawyer – I penetrate high official quarters

CHAPTER VIII. The Sublime Porte and Yildiz Kiosk. The Porte the old centre of authority – The Ministers’ present degraded position – A conversational opening – Meaning of ‘Yildiz Kiosk’ – The Sultan’s Armenian appearance – The reasons for his living at Yildiz – A fortified palace – Its gardens and forest – The ‘Charitable Hotel-keeper’ – The apartments of the palace – Governing bodies in it – A cosmopolitan crew – Expenses of the Household – The Sultan’s Civil List managed by Armenians

CHAPTER IX. The Ceremony of the Selamlik. The old right of appeal to the Sultan’s person a thing of the past – He only leaves his palace once a week – The selamlik – Religious ceremonies and the sacred caravan – Its departure for Mecca – A military display Abd-ul-Hamid’s mosque – Its convenient proximity to the palace – A study in precaution – Dwarfs in the palace

CHAPTER X. The Sultan’s Policy. The Sultan’s personal power – The unimportance of territories – “Aprés moi le deluge “ – Interested Europe – The poor native Christians – ‘Squeezability’ of the Sultan – Every man has his price – Bakhsheesh and decorations – The Sultan’s vast ability – His favourite literature

CHAPTER XI. The Struggle with Young-Turkey. The Sultan’s opponents – His manner of dealing with them – The ‘humanity’ of Europe – Attempts on the Sultan’s life – Lack of organisation in Young-Turkey – A refuge for the reformers in England – The short-lived Parliament suppressed by the Sultan – Opposition of English Russophiles to Turkish schemes of reform – What Young-Turkey wanted – Persecution of Young-Turks – A long tale of victims – The possibility of a revival

CHAPTER XII. England and the Caliphate. Abd-ul-Hamid’s use of his power as Caliph – What the Moslems think of him – British Mohammedan subjects – The validity of the Ottoman claims to the Caliphate – The mistaken policy of British Statesmen in opposing them – Danger of alienating the Mohammedan world – The errors of English writers

CHAPTER XIII. A Last Visit to Asia Minor. I become an object of interest to the Palace spies – I therefore leave Constantinople for a time – England and the Anatolian Railway – Prosperous whitewash and a deceitful governor – Bureaucratic changes in Asia Minor – The measures for restricting large gatherings of the people – Wedding entertainments diminished – The war-game of Jareed – My mother’s objections to my visiting England – A perversion of the truth on my part

CHAPTER XIV. A Spy in a Bath. The Turkish bath – Some of its features – Great number of baths in Constantinople – Women’s baths and a proverb – Evening parties at the bath – I encounter a spy in a bath – He is well informed about me – I am alarmed – I appeal to an Englishman for help in escaping – The ‘cursed country’

CHAPTER XV. Flight to England. I obtain a passage on a merchant vessel – A fortune of forty pounds – The people on board the ship – The difficulty of conversation – English cooking – Coffee and pig ! – Gibraltar, a first impression of British soldiers – From Hull to London – An instance of feminine courtesy – Lost in the Underground – Olympia – An interview with the Turkish Ambassador – A promise of justice conditional on my return to Turkey

CHAPTER XVI. A Return and a Second Flight. Christian Ambassadors accredited to England by the Sultan – I am strongly urged to return – A question of money and health – I consent and go back to Constantinople – At the palace of Vildiz – A ‘private salary’ and an eppointment – A suggestion of espionage work – A warning – Broken promises move me to try and escape again – My plan – I sign on before the mast at the British Consulate – On a paraffin boat without luggage – I reach Liverpool in safety



ILLUSTRATIONS

Princes in Lancers’ Uniform
A Picknicking Resort
A Village Wedding Procession
A Turkish Cemetery
Officers of Lancers
Hamidieh Mosque
An Old Seraglio
A Wrestling Match in Olden Days

Detaylar
Lot: 134 » Nadir Kitaplar

Bir Fransız Papazın İstanbul İzlenimleri

Charles Berton, Quatre Années en Orient et en Italie, ou Constantinople, Jérusalem et Rome en 1848, 1849, 1850, 1851, Louis Vivès, Paris, 1860 (2. baskı). [2] [5-] 472 s, 1 ex-libris etiketi, 22 x 13.5 cm, yayıncısının sayfa kenarları kırmızı boyalı bez cildinde. 1. baskı 1854 yılında yapılmıştır. Fransa’daki Amiens Katedrali papazı Charles Berton’un (1825-1866) İstanbul, Kudüs ve Roma’da geçirdiği dört yıl boyunca edindiği izlenimleri, yaptığı araştırma ve incelemelerle birleştirerek kaleme aldığı eseridir. Kitap İstanbul’u ve İstanbulluların geleneklerini, yaşam tarzlarını, giyim-kuşamlarını, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki çeşitli ırkları ele almaktadır. Yazar Türklerin dillerini de incelemiş ve bu dille İbranice, Arapça, Farsça ve Ermenice arasındaki paralellikleri ve farkları okuyucuya aktarmıştır. Bir başka bölümde Türkiye üzerine yazılan eserlerin eleştirisini yapmaktadır. Daha sonra İzmir, Beyrut, Kudüs, Betlehem, Filistin, Suriye, Lübnan, Mısır ve Roma’ya giden yazar, gezdiği yerler hakkında bilgiler vermektedir. Blackmer ve Atabey’de yok.
İçindekiler (sadece Türkiye ile ilgili bölümler)
V. Constantinople, Premières impressions, Vue magnifique, Rues affreuses, Caïks, Avantages et inconvénients divers, Cérémonial des visites, Costume des femmes, Quais présents et avenir
VI. Constantinople, Topographie, Population, Principaux monuments, Sainte-Sophie
VII. Usages des Turcs, Physionomie des diverses races, Bains turcs, Polygamie, Incendies, Ramazan, Les fous, Les repas, Les enterrements
VIII. Les Francs, Inconvénients du séjour de Péra, Diflusion de la langue française, Situation morale des Francs et des autres races chrétiennes, Luxe, Gains excessifs, Théâtre, Mauvais livres, Réunions mondaines, Passions politiques, Caractère domestique du culte, Etablissements des franciscains, des dominicains, Utilité d'un clergé séculier. Mgr Pompallier, Le général Aupick invité à Bébek, Incendie d'Orta-Keuï
IX. Observations sur diverses races de l'empire, Grecs. Leurs idées sur le baptême.— Anecdote grecque, Origine des Grecs modernes, Leur ambition, Leur hostilité contre les catholiques, Leur abrutissement, Arméniens ; leur caractère, Parallèle des Turcs et des Arabes, Centralisation turque, Les Slaves, Détails sur les Francs, Monnaies, etc
X. Cultes, rits, Dix rite catholiques : latin, arménien, maronite, .chaldéen, grec proprement dit, gréco-slave, grec-arabe, syrien, copte, abyssin, Détails sur les missions catholiques en Orient, Sectes chismatiques, Sectes juives, Sectes musulmanes, Sectes protestantes
XI. Races de l’emphie ottoman, Les Valaques et les Moldave, Lès Serbe, Les Tsinteares, les Bulgares, Les Bosniaques, Les Herzégoviniens, Les Albanais, Les Croates, Les Grecs, Les Juifs, Les Tchinganes, Les Cosaques Zaporogues, Les Arméniens, Les Ottomans, Les Arabes, Les Chaldéens, Les Kurdes, Les Druses, Les Melkites, Les Ansariés, Les Ismaélites, Les Mutualis, Les Ali-Ilahis, Les Chemsiyés, Les Yézidis, Les Wahabis, Les Turcomans, Les Syriens, Les Sabéens, Les Samaritains, Les Lazes, Les Maronites, Les Coptes, Les Nubiens, Les Abyssins
XII. Études orientales, Plan d'études orientales, Deux opinions sur les rapports des langues : monoglottàsme et polyglottisme, A quelle famille appartiennent l'hébreu, le turc, l'arabe, le persan, l'arménien, Rapports et différences qu'on observe entre ces langues, Alphabets phonétiques et hiéroglyphiques, Différence entre les systèmes graphiques de l'Orient, même phonétiques, et ceux des langues européennes, Sur les sons et la grammaire de la langue turque, Serait-il possible et utile d'en changer l'alphabet? — Parallèle du grec ancien et du grec moderne, bous le rapport delà prononciation, des désinences, de la syntaxe, des radicaux et du système graphique.
XIII. Etablissement des lazaristes, Sœurs de Saint- Vincent-de-Paul, Détails biographiques sur M. Leleu et M. E. Bore, Journaux de l'empire Ottoman
XIV. Critique de divers ouvrages sur la Turquie, M. Chauvin Beillard, M. Ami- Boue, M. Mac-Farlane
XV. Tremblement de terre, Assassins, Réformes urgentes. Chrétienë admis comme témoins devant les tribunaux, comme soldats dans l'armée, Banque nationale, Boucheries, Quarantaines, Réfugiés politiques, La pâque des Grec, Voyages du sultan, Négociation des Saints-Lieux, Divisions des arméniens-unis, M de Lamartine en Turquie, Anecdote russe. Excursion à Kadi-Keuï
XVI. Sur la question d'Orient et là réforme turque, Deux opinions sur la situation actuelle de l'empire ottoman, Progrès accomplis depuis quelques années, Ce qu'il reste à faire, Est il possible de convertir les Turcs? Sur la tolérance en général et sur la tolérance des Turcs en particulier, Combien le pouvoir civil des patriarches est utile à la Russie, Etat des chrétiens rayai et des Francs en Turquie, Réformes urgentes : liberté du prosélytisme religieux, admissibilité de toutes les races à tous les emplois, droit de propriété pour les étrangers, Digression historique sur les alliances entre la France et la Turquie
XVII. Dernière lettre de Constantinople, Belles vues. Beïcos, Thérapia, Lieu où Mahomet II fit traîner ses vaisseaux, Chaleur, Incendie éteint à coups de bâton, Voyage en araba, Utilité de quitter pour un temps sa patrie.
XVIII. Smyrne, De Constantinople à Smyrne, Steamers à haute et basse pression, Description de Smyrne, Population, Boudja, Bournabat, Etablissements religieux, Environs ; le mont Pagus, ruines, Les moustiques

Detaylar
Lot: 136 » Nadir Kitaplar

Şık Armağan Ciltlerinde Bir Seyahatname Klasiği

M[arie Louis Alphonse]. Lamartine, Voyage en Orient, Hachette, Paris, 1887. 2 cilt: 484 ; 574 s, 19 x 12 cm, sayfa kenarları ebrulu deri ciltlerinde. Lamartine (1790-1869) Fransız yazar, şair ve politikacıdır. Graziella, Göl, Şairane Düşünceler gibi kitapları romantik edebiyatın en ünlü yapıtları arasına girmiştir. 1830'da Fransa tahtına Louis-Philippe’in geçmesinden sonra politikaya atılmak için diplomatik görevlerinden istifa etmiş, seçimleri kaybedince karısı ve kızı ile doğu seyahatine çıkmıştır. Seyahatleri, tamamı Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan Lübnan, Filistin, Suriye ve İstanbul'u kapsıyordu. 1833’te milletvekili seçildiği haberinin gelmesi üzerine seyahatini sonlandırarak Anadolu ve Almanya üzerinden dönüş yoluna girdi. İstanbul'u ziyareti sırasında padişah Abdülmecit tarafından iyi karşılandı, kendisine refakat etmek üzere Namık Paşa ve Halil Rıfat Paşa görevlendirildi. Lamartine çağının modasına uyarak Doğu yolculuğunu, kişisel arayışlarını yönlendirebilecek, kişisel yenileme özlemini gerçekleştirecek, şiiri için esin kaynağı olacak bir gezi olarak nitelemiştir. Voyage en Orient, Akdeniz kıyılarında doğanın yüceliğine, İstanbul'un güzelliğine ve Türk insanının Lamartine göre en belirgin iki erdemine, hoşgörülü dindarlığı ile tevekkülüne ilişkin övgülerle doludur. Kitabın bu özelliğine bakarak bir çok Batılı eleştirmenVoyage en Orient'i Avrupa'da bir Doğu Rönesansını'nın varlığını kanıtlayan belge ve Doğu efsanesinin elkitabı olarak görmüştür. Türkleri öven yazıları Lamartine'in Türk dostu olarak tanınmasına yol açmıştır. Lamartine, siyasi kariyeri sırasında birikimlerini kaybedip maddi sıkıntı içine girince Türkiye'ye yerleşmek istedi. Abdülmecit'e bir mektup yazarak çiftlik kurmak üzere İzmir veya Marmara yakınlarında kendisine bir arazi verilmesini talep etti. Hükümet, Burgaz Ovası olarak anılan bölgede 38 bin dönümlük toprağın, mülkiyeti sadrazam Mustafa Reşid Paşa üzerine geçirilmek şartıyla Lamartine'e kiralanması ve kira bedelinin hazinece ödenmesine karar verdi. Lamartine, Osmanlı yönetimi ile 25 yıllık kira sözleşmesi imzaladı ama çiftliğin işletilmesi için gerekli sermayeyi karşılayamadı ve projeden vazgeçmek zorunda kaldı. Lamartine, Osmanlı yönetimine minnetinin bir ifadesi olarak 8 ciltlik Histoire de la Turquie (Paris, 1854-1855) adlı eserini yazdı. Blackmer 942 (1. baskı), Atabey 659 (1. baskı)

Detaylar
Lot: 137 » Nadir Kitaplar

Portekizlilere Türkleri Ve Dini İnançlarını Tanıtan Çok Nadir Bir Kitap

João José Pereira, Historia da Vida, Conquistas, e Religião de Mafoma, e do Governo Civil e Militar do Imperio Ottomano, dos Empregos, e Funções Religiosas, e de Algumas Particularidades Curiosas do Mesmo Imperio da Turquia, Composta Pelo Bacharel João José Pereira, Na Offic. Dr Simão Taddeo Ferreira, Lisboa, MDCCXCI [1791] (1. baskı). vii, 381, [1] s, 1 gravür, 15 x 9 cm, deri cildinde. Kitap lxvii [67] bölümden oluşmaktadır. İçindekiler: Da Vida, e Conquistas de Mafoma [Hz. Muhammed], Da Religido dos Turcos, Do Mufti, Da Circumcisão, Das Abluções, ou Purificatorios, Das Orações dos Musulmanos, Da Predeflinação, Das Festividades dos Turcos, Do Ramazão, ou Ramadão, Do Ze-Kiate, Do Matrimonio, Do Vinho, Da Carne de Porco, Das Mesquitas, Dos Emiros, Dos Emaums, Dos Religiosos Turcos, Dos Cadriz, ou Cadritas, Dos Calenderos, De outras pessoas empregadas no ferviço da Religião, Das differentes Seitas dos Mahometanos, Da Peregrinação da Méca, Obrigações dos particulares, que fazem a Peregrinação da Méca, De algumas particularidades da Religião de Mafoma na Turquia, Da milicia terrestre dos Turcos, Dos Zaims, e dos Timariotes, Dos Spahis, Terceira especie de Cavalleria no ferviço do Grão-Senhor, Infanteria Turca, Dos Janizaros, Dos Chiaús, Dos Topchisos, Dos Gebesis, Dos Delis, ou Delizos, Dos Seghbans, e dos Sirigias, Dos Mulhagitas, e Beslitas, Da maneira de acaparem os Turcos, Das forças maritimas do Imperio Ottomano, Do Governo Civil, Da justiça do Divan em factos criminaes, Do Grão-Vizir, De outros Juizes do crime, Dos Juizes do civel, Dos cargos, e dos diversos empregos da Judicatura, De algumas particularidades que pertencem à justiça, Da Policia, Das praças, ou feiras, Das Alfandegas, Da guarda para segurança da Cidade, Dos Collegios, Dos cargos, e principaes dignidades do Imperio Ottomano do Grão-Senhor, Dos Kulfos, Do Serralho, Descripção do Serralho de Constantinopla, Das Sultanas, Dos Eunuchos, Ichoglanos, Mudos, e Naims, Dos Viziers, Dos Bachás, Os Berglerbeys, Dos Beys, Reis-Effandy, O Tefterdar, De outros respeitaveis cargos do Imperio, De alguns usos particulares na Corte Ottomana, Da maneira de receber es Embaixadores na Turquia. 1808 tarihli 2. baskıda elimizdeki 1. baskının künye sayfasının karşısındaki gravür bulunmaz. Müzayedelerimizde llk defa görülüyor. Blackmer 1285

Detaylar
Lot: 138 » İmzalı Nadir Kitap

1864'te Kilikya, Filistin Ve Yunan Adaları - Yazarından İmzalı

Léon Paul, Journal de Voyage Italie Egypte Judée Samarie Galilée Syrie Taurus Cilicien Archipel Grec, Librairie Française et Étrangère, Paris, 1865 (3. baskı). [2], 329 s, yazarından ithaf imzalı, 18.5 x 11.5 cm, yan sayfaları ebrulu, sırtı tümsekli modern deri cildinde. İtalya, Mısır, Yahudiye ve Samarya Bölgesi, Celile, Suriye, Kilikya Antik bölgesi ile Yunan takımadalarına yapılan seyahatlerin günlüğü. Leon Paul 20 Şubat 1864 tarihinde Versay şehrinde başladığı seyahatini, 25 Temmuz 1864’te tekrar Versay’da sonlandırmıştır. Bu seyahatinin Kudüs’te Hac edip, Suriye ve Anadolu üzerinden Avrupa’ya döndüğü son bölümlerinde, neredeyse 1864 yılının Haziran ayının tamamını Maraş ve Zeytun’da geçirmiştir. Kitaptan bir bölümün çevirisi: Yahudiler ve Müslümanlar: Maraş sakinlerini resmetmeye çalıştığım bu resimde Türkler göz ardı edilmemelidir. Onlar da hristiyanlar gibi ahlaken cökmüşler ama daha az suçlular. Düzensizlikleri için kendilerini eleştirenlere verebildikleri bahaneleri var. “İncil’in değil, Kuran’ın takipçileriyiz. Gökyüzü genişletilmiş bir haremdir.” Çok az sayıda sakini ile Yahudi toplumu kendini burada unutturmada hayli başarılı olmuş. Toroslar: Keşfedilmemiş Topraklar: Toroslar hiçbir zaman Avrupalılar tarafından tümüyle keşfedilmedi. Avrupalılar bugüne kadar dağların sadece Akdeniz kıyısına ilgi duydular. Bunların da sayısı yediyi geçmiyor. Corancez, Macdonald, Kinneir, Beaufort, Ainsworth ve Kontlar A ve L. Delaport. Ancak üç ya da dört gezgin Kilikya limanlarına girmiştir: Paul Lucas, General Chesnay, Barker ve Kotschy. Texier ve Langlois Sis Patrikhanesi’ne girmişlerdi. Sadece birkaç Fransız ve İngiliz ajanı Zeytun’a uğramış ancak ötesine geçememişlerdi. Amanosları Kilikya Kapılarından itibaren bölen tüm dağlık bölgeler keşfedilmemişti. George oralara gitmeye niyetliydi. Ben de hevesli olunca kararımızı verdik. Zeytun’un doğuşu, 1085 yılında Kilikya’da kurulan Ermeni Kırallığına, 14. yy. sonlarında Mısırlılar tarafından (Memluklar) son verilmesine dayanır. Yenilginin ardından hayatta kalıp kaçabilen Ermeni gruplar, bugünkü Zeytun’un bulunduğu erişilmesi güç dağlık alanlara yerleşmişlerdir. Osmanlıların hakimiyetinden beri kendilerine yöneltilen tüm saldırıları püskürtmeyi ve bu bölgede küçük krallıklarını devam ettirmeyi başarmışlardır. Torosların geri kalan bölümlerine ayrılıkçı Ermeniler (Zeytun’u tanımayan) ve bağımsız Türkmen aşiretleri yerleşmiştir. Her iki grup da, heybetli bir şefin idaresindeki Kozanoğlu kabilesinin hakimiyeti altındadır. Aşağıda daha özel olarak anlatacağım Yusuf Ağa, kendinden daha üstün bir otorite tanımıyor ve bu dağların arasında yenilmez olduğunu, Türklerden bir saldırı gelirse idaresindeki Ermenilerin buraları rahatlıkla savunacağını biliyor. Bu durumdan rahatsız olan Sultan, onları kontrol altında tutmak için Çerkezleri etraflarına yerleştiriyor. Hem Türklerden hem de Kozanoğlu tehlikesinden dolayı Zeytunlular, kendilerine ulaşacak en küçük tehlikeye karşı bile teyakkuzda bekliyor ve kendilerine ulaşan tüm yolları acımasız şekilde kontrol altında tutuyorlar. Bu da yolu bir şekilde Zeytun’dan geçecek yabancılara korku salıyor. (kaynak: https://marasavucumda.com/leon-paul-seyahatnamesinde-pazarcik-maras-zeytun-1864/) Kitabın Anadolu ile alakalı bölümleri şöyledir: Chapitre XXVIII. Départ d'Alep. Notre troupe. Les nuits à cheval. Arrivée à Aïntab. Réception de l'agent consulaire. Le jeu du Djerid. La ville et ses habitants. Le cimetière d'Aïntab. Les missions évangéliques. Chapitre XXIX. Départ d'Aïntab pour Marasch. Une panthère dans Une nuit dans la plaine de Bazardjick. Les Turcomans et Khahil-Agah. Entrée solennelle à Marasch. Réceptions. Physionomies diverses des Chrétiens. Chapitre XXX. Les protestants de Marasch et l'euvre missionnaire. La ville et ses environs. Les bazars. Portraits de quelques notables. Nos journées au consulat. Les Juifs et les Musulmans. Chapitre XXXI. Les régions inexplorées. Difficultés de la route. Départ de Marasch. Les La fille de Jephté. Les Zeithumlus. Notre entrée solennelle au Zeithun. Aspect général des abords du pays. Chapitre XXXII. Réception au couvent de Zeithun. Un dîner sans pain. La ville et ses habitants. Les églises. Le palladium du Zeithun. Les cloches. Les noyers illustres. Les bains publics. Chapitre XXXIII. Meurs et coutumes du Zeithun. Les prêtres. Les vieillards et les princes, La Revue des Deux Mondes en Arménie. Chant de guerre des montagnards. Départ du couvent. Les quatre Zeithumlus et nos zabtiés. Chapitre XXXIV. Beautés du Taurus. Un vieux sapin, La plaine et les Circassiens. Une halte à Kiradji-Oglou. Sentiers impossibles et marche forcée. Ténèbres et précipices. La mort vue de près. Arrivée à Hatchin. Chapitre XXXV. Un repos bien gagné. Le patriarche et les religieux. Le pain retrouvé. Départ de nos Zeithumlus. La ville de Hatchin et ses habitants. Intérieur des églises. Une école arménienne. M. Nazareth et la littérature française à Hatchin. Chrétiens et Tures. Pourquoi les Arméniens resteront schismatiques. Chapitre XXXVI. Départ de Hatchin. La tribu de Kosan. Juseph Agah. Les indépendants du Taurus. Les vieilles forteresses. Phékais. Émigration des Kurdes. Description d'une caravane. La plaine de Sis. Le patriarche et le couvent Arménien. Les reliques du monastère. Chapitre XXXVII. Départ de Sis. Une nuit à cheval. Les moustiques. Une pauvre homme. Une escorte sans compassion. Les environs d'Adana. Le ville et ses habitants. Adieux à nos zabtiés. Quelques mots sur nos agents consulaires en Orient. Chapitre XXXVIII. D'Adana à Tarse. Des gens embarrassés. La ville et ses habitants. Souvenirs bibliques. Les curiosités du pays. De Tarse à Mersine. La ville et ses habitants. Adieux à la vie nomade. Chapitre XXXIX. A bord de l'Amérique. Les passagers. Les côtes de la Caramanie. Une halte à l'île de Rhodes. La rue des Chevaliers. L'église de Saint-Jean de Jérusalem. Arrivée à Smyrne. La ville et ses habitants. Chapitre XL. L’oeuvre évangelique de Smyrne. Les diaconesses. Les missionnaries. Le colporteur biblique au café. La traité de Thyatire.

Detaylar
Lot: 141 » Nadir Kitaplar

William le Queux Yakın Doğu'da bir Gözlemci

[William le Queux], An Observer in the Near East, Eveleigh Nash, London, 1907. 309 s, başlık s önünde pelür kağıdı ile korunmuş 1 levha (Sırp Kralı I. Peter’in fotoğrafı), 1 katlanır harita, metin dışındaki levhalarda birçok fotoğraf, 23 x 15 cm, yayıncısının bez cildinde. William Tufnell Le Queux (1864-1927) was an Anglo-French journalist and writer. He was also a diplomat (honorary consul for San Marino), a traveller (in Europe, the Balkans and North Africa), a flying buff who officiated at the first British air meeting at Doncaster in 1909, and a wireless pioneer who broadcast music from his own station long before radio was generally available ; his claims regarding his own abilities and exploits, however, were usually exaggerated. Orient Express gibi bölgede hizmet veren tren şirketlerinin verdiği hizmeti eleştirir. Galata gümrüğünde 5 frank rüşver vererek gümrükten valizleri muayene edilmeden geçer. İngiliz diplomasisine üstün gelen Alman diplomasisini ve şehirdeki casusluk faaliyetlerini anlatır. Yazarın İstanbul hakkındaki fikri menfidir. Siyasi durumun içyüzünü öğrenmek üzere şehirdeki zamanının çoğunu Abdülhamid ve Hariciye Nazırı Tevfik Paşa gibi Osmanlı hükümetinin ileri gelenleri ile yaptığı görüşmelerle geçirir. Kitaptaki Türkiye ile ilgili bölümün çoğunda bu görüşmelerde elde ettiği bilgileri aktarır.

Detaylar
Lot: 142 » Nadir Kitaplar

1768'de İstanbul Ve İzmir

Nicolas Ernest Kleeman, Voyage de Vienne à Belgrade et à Kilianova dans le pays des Tartares Budziacs & Nogais dans la Crimée & de Kaffa à Constantinople, au Travers de la Mer Noire, avec le Retour à Vienne par Trieste. On y Joint la Description des Choses les plus Remarquables Concernant la Crimée Fait dans les Années 1768, 1769 & 1770, A Neuchatel, MDCCLXXX [1780]. 246, [2] s, 19.5 cm x 12.5 cm, yan sayfaları ebrulu döneminin tümüyle buzağı derisi cildinde. 1768’de Leipzig’de basılan Reisen von Wien über Belgrad bis Kilianova, durch die Butschiack-Tartarey über Karschan, Bender, durch die Nogew-Tartarey in die Crimm, dann von Kaffa nach Konstantinopel, nach Smirna und durch den Archipelagum nach Triest und Wien, in den Jahren 1768, 1769 und 1770 başlıklı kitabının Fransızca edisyonu sunulmaktadır. Seyahatnamede takip edilen güzergah şöyledir: Vienne, Belgrade, Burotscha, Orsava, Oroftschuck, Galaz, Sachscha, Kilianova, Gaushan, Ockzakow, Précop, Karafu, Bachtfchisaray, Achmettfchitt, Kalo, Gosleve, Kaffa, Constantinople, Dardanelles, Ténédos, Smyrne, Scyros, Morée, Trieste, Vienne. Miklós Ernő Kleeman, régi utazó (1736-1801), szül. Mosonyban, előbb pénzügyi tisztviselő, később kereskedő volt. 1768-tól 1770-ig nagy utat tesz Levanteban, a Dunán le a Fekete-tengeren át Krimiába, onnan Konstantinápolyba, Szmirnába, majd Görögországon és Velencén át vissza. Uti naplóját Bécsben 1771. adta ki 3-ik kiadásban Tagebuch der Reisen cím alatt (u. o. 1783) ; francia fordításban Neufchatelben 1780. jelent meg. Van még egy kisebb, olaszul irt s németre fordított műve ily cím alatt: Briefe über die Schifffahrt und Handlung in Ungarn, Slavonien und Kroatien, geschrieben auf einer Reise in diessen Ländern im Jahre 1773. (Prága 1783). Weber II 562, Atabey 638

Detaylar
Lot: 144 » Nadir Kitaplar

Ünlü İngiliz Kadın Yazarın İstanbul Seyahatnamesinin Nadir Fransızca Baskısı

Mary Wortley Montagu, Letters of Lady Mary Wortley Montague Written during her Travels in Europe, Asia, and Africa, to which are added poems of the same author, P. Didot the elder, and of F. Didot, Paris, 1800. 320 s 18.5 x 11 cm, yan sayfaları ebrulu, döneminin deri cildinde. İç kapak içinde kütüphane etiketi: Louis-Théophile Barrois (1780-1851). Spécialisé dans la librairie et l'édition en langues. Lady Mary Wortley Montagu (1689-1762) İngiliz yazardır. Osmanlı döneminde İngiltere tarafından İstanbul’a elçi olarak atanan Edward Wortley Montagu’nun eşiydi. Lady Mary soylu bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi. Çocukluk yıllarında şiir yazmaya başladı ve Lâtince öğrendi. Kendisinde 11 yaş büyük bir politikacı olan Edward Wortley Montagu’ya aşık oldu. Babasının onayını almadan 1712 yılında Edward Wortley Montagu’yla evlendi. 1716 yılında eşi İngiltere’nin Osmanlı elçisi olarak atandı. Lady Montagu eşi ve oğluyla birlikte İstanbul’a geldi. Lale Devrinin başlangıcına rast gelen bu dönemde iki yılını İstanbulda geçirdi. İngiltere’deki arkadaşlarına İstanbul’daki izlenimlerini en ince ayrıntılarıyla anlatan mektuplar yazdı. 1718 yılında eşiyle birlikte Londra’ya döndü ve sosyetenin aranan bir üyesi oldu. Hikâyeler ve çeşitli konularda makaleler yazdı. Diğer soylularla çeşitli konularda topluma açık tartışmalara girdi. Bazı görüşlerinlerden dolayı feminizmin ilk savunucularından biri olarak kabul edilmektedir. 1738 yılında Venedikli Kont Francesco Algarotti’ye aşık oldu. Eşi ve çocuklarını terkederek İtalya’ya gitti. Kont Algarotti’yle aralarının bozulmasına rağmen yaşamının geri kalan bölümünün çoğunu İtalya’da geçirdi. 1762 yılında Londra’da öldü. Lady Montagu’nun İstanbul’da yazdığı mektuplar ölümünden sonra 1763 yılında kitap halinde yayınlandı ve Avrupa’da ilgiyle okundu. Bu mektuplar genelde Osmanlı toplumunu olumlu bir şekilde yansıtmaktadır. Avrupalıların Osmanlılar hakkındaki önyargılarını düzeltmek için çaba göstermiştir. Lady Montagu çiçek hastalığı geçirmişti ve yüzünde hastalığın izleri kalmıştı. İngiltere’de henüz bulunmayan çiçek aşısının İstanbul’da yaygın bir şekilde kullanıldığını hayretle gördü ve hemen iki çocuğunu aşılattı. İstanbul’dan yazdığı mektuplarla ve Londra’ya döndükten sonra bizzat kendisi çiçek aşısını İngilizlere tanıttı. Osmanlı uygarlığını övdü. Osmanlıların kadınlara verdiği değeri anlattı. Seyahatnamenin Türkiye bölümü 74. sayfadaki 1 Nisan 1717 tarihli 25. mektupla Edirne’den başlar. Edirne gözlemleri 132. sayfadaki 35. mektuba kadar devam eder. 132-184. sayfalar arası İstanbul’dan yazılan mektuplara ayrılmıştır.

Detaylar
Lot: 145 » Nadir Kitaplar

Çok Nadir Bir Türkiye Seyahatnamesi

D[avid]. Urquhart, The Spirit of the East, Henry Colburn, London, 1839 (2. baskı). 2 cilt: xxviii, 435, 1 katlanır harita, 1 levha ; vii, 435 s, ex-libris etiketi, 20.5 x 13 cm, yan sayfaları ve sayfa kenarları ebrulu deri ciltlerinde. Kitabın 1. baskısı 1838 yılında basılmıştır. David Urquhart (1805-1877) İskoçyalı diplomat ve yazardır. 1847-1852 yılları arasında İngiltere parlamentosunda milletvekilliği yapmıştır. İngiltere’de Türk dostu olarak bilinir. Urquhart annesinin gözetimi altında Fransa, İsviçre ve İspanya’da eğitim almıştır. 1821 yılında İngiltere’ye dönmüştür. Annesinin finansal durumu kötüye gidince St John's College, Oxford’daki eğitimini tamamlayamadı. 1854’de Urquhart, Harriet Angelina Fortescue ile evlendi. Türkleri tanıdıktan sonra, çok ciddî ve gerçekten samimî bir Türk dostu olmuştur. İngiltere'de "Türkofiller" denilen bir grup vardır ; bunların başını çeker ve kendisi "Foreign Affairs Committee" adı altında, İngiltere'de 21 şubesi olan Türk dostu komiteler kurar ve Sultan Abdülmecit'ten başlamak üzere, Sultan Abdülaziz'e ve Sultan Abdülhamid'e mektuplar yazarak Osmanlı Devletinin dış borçlanmasının mahzurlarını uzun uzadıya anlatır. Sultan Abdülaziz'e gönderdiği 46 sayfalık bir mektupta "majesteleri, işte, ilk defa dış borcu ben getirdim, teklif ettim ve bu şekilde reddedildi ; ama daha sonraki sizin vezirleriniz, bu uzatılan dış borcu âdeta ulufe zannettiler ve borç aldılar ; borcu ödemek için yine borç aldılar ; borç faizlerini ödemek için yine borç aldılar ve Osmanlı Devletinin borçlarından dolayı, majesteleri, sizin şu anda Avrupa'daki pazarlık gücünüz sıfıra inmiştir. Avrupa ülkeleri karşısında başınız dik bir şekilde dünya sahnesinde kalmak istiyorsanız, kendinizi bu dış borç belasından kurtarın" diye, özellikle uzun uzadıya ısrar eder. Urquhart üzerine kuşatıcı bir çalışma yapmış olan Prof. Taner Timur da, 'Osmanlı Çalışmaları'nda, onun İngiliz politikasında 'Rus taraftarlarına karşı, 'Osmanlı taraftarlarını temsil ettiğini yazmıştır. Urquhart'a göre 'Osmanlı düzeni en geniş ölçüde özgür ticarete ve özgür sanayiye dayanmakta, bu durum da yerel idarenin son derece özerk ve gelişmiş olmasına yol açmaktadır. Türkler, 'çürümüş Bizans aristokrasisinin', 'kalabalık ve zalim ruhban sınıfının', 'hor görülmeye layık hükümetinin haksız kanunlarının' ve özellikle de tekelleri işle 'mali idaresinin ve tahsildarlar ordusunun' tam anlamıyla ezdiği halka rahat bir nefes aldırmışlardır. Urquhart, Turkey and its Resources adlı eserini 1833’de bölgedeki ticari misyonu esnasında biriktirdiği bilgilere dayanarak kaleme almıştır. İstanbul Hükümeti ile olan samimi ilişkileri neticesinde İngiltere’nin Mısır’a müdahalesi konusunda ısrarlı olmuş ve bu meyanda Canning diplomasisine karşı çıkmıştır. 1835 yılında Sefir Başkâtibi olarak atandığı İstanbul’da Rusya’nın Kafkaslardaki saldırgan komplolarına karşı çıkınca 1837’de geri çağrıldı. Urquhart Çerkez bayrağının tasarımcısıdır. Urquhart 1830’da Yunanistan sınırını etüd etmekle görevlendilmişti. Seyahatname bu amaçla yapılan seyahetin sonucudunda ortaya çıkmıştır. Urquhart, Epir, Teselya ve Athos Dağı’nı (Aynoroz) gezdi. Bu eser gezilen yerlerde hüküm süren hayat ile ve adet ve görenekler hakkında inanılmaz zenginlikteki bilgiler vermesi kadar, çeşitli kültürlere mensup halkların birbiri ile ilişkileri ile Doğu’nun düşünce yapısını analiz etmeye çalışması bakımından çok ilginçtir. Urquhart Doğu ve Batı’daki hayatın farklılıklarını ortaya koyar ve buna bir açıklama getirmeye çalışır. O güne kadar Müslüman Doğu ve özellikle Türkler ile ilgili yazılıp çizilenlerden çok değişikti. Yazar, Osmanlı Türkleri arasında, ruh ve fazilet planında yaşanan bir hayattan, dürüstlükten, müsamahadan, âdil idareden, misafirperverlikten, kadına olan saygıdan ve bütün bunlarla ilgili Batıdaki imajın yanlışlığından sözediyordu. Onun bu eseri özellikle Avrupa’da büyük yankı uyandırmıştır. Philadelphia’da 1839 yılında yapılmış bir baskısı daha vardır. Almanca’ya da çevrilmiştir. Blackmer 1707, Atabey 1262 (1. baskı)

Detaylar
Lot: 148 » Nadir Kitaplar

18. Yüzyılın Sonlarındaki İstanbul Üzerine Çok Önemli Bir Kaynak

James Dallaway, Constantinople Ancient and Modern, with Excusions to the Shores and Islands of the Archipelago and to the Troad, T. Bensley, London, 1797 (1. baskı). xi, 415, [4] s, metin dışında 9 gravür, 1 harita, 27 x 21 cm, sırtı yenilenmiş deri cildinde. Arkeolojik Eserler Cemiyeti (Society of Antiquaries of London) üyesi olan İngiliz asıllı James Dallaway (1763-1834), Babıali'ye gelen İngiliz elçilik kadrosunda papaz ve doktor olarak 1794-1796 yılları arasında İstanbul'da yaşar. Liston'un başkanlığındaki elçilikte ayrıca doğa bilimcisi J. Sibthorp ve ressam G. Mercati de bulunmaktadır. Dallaway 1794 yılının Kasım ayında J. Morrit ile birlikte Truva yöresini ziyaret eder. 1800'de, İngiltere'deki arkeolojik eserlerden oluşan özel koleksiyonlarla ilgili ilk kitaplardan biri olan «Anecdotes of the Arts in England» kitabını yayımlar. İstanbul'un betimlemesiyle ilgili söz konusu kitabın ingilizce basımı 1797 yılında gerçekleşir. Kitap, Osmanlı başkentindeki anıtlar, devlet yönetimi, toplum yaşamı hakkında yazan bölümlerin yanısıra İstanbul Boğazı, Bursa, İzmir, Efes, Milet, Samos (Sisam), İzmir-Çeşme yarımadası, Hios (Sakız), Bergama, Lezbos (Midilli), Truva yöresi, Bozcaada (Tenedos), Çanakkale boğazı, Marmara denizi betimlemeleri de içermektedir. Bunların dışında kitapta Yunanlıların dinî adetleri, halk oyunları ve dilleri hakkında ilginç betimlemeler de okumaktayız. Sözkonusu kitabın Fransızca ve Almanca çevisi de bulunmaktadır. James Dallaway (1763-1864) İngiliz topoğrafyacı ve yazardır. Bir bankerin oğluydu. 1789’da eski eserler meraklılarının toplandığı Society of Antiquarians’a üye oldu. Koruyucusu olan Norfolk dükasının aracılığıyla 1794’te İngiltere’nin İstanbul elçiliğinin hekim ve papazlığına atandı. Elimizdeki kitap İstanbul’daki 3 yıllık yaşantısının ve gözlemlerinin ürünüdür. 1800’de Chemnitz ve 1801’de Berlin-Hamburg’da yapılmış iki Almanca baskısı ve Paris “an VII” tarihli bir Fransızca baskısı vardır. Dallaway, İngiltere’ye dönüşünden sonra ölümüne kadar Norfolk dükasının sekreterliğini yaptı ve İngiltere tarihine ilişkin kitaplar kaleme aldı. İstanbul’a ait yapıtı bir seyahatnameden çok tarih ve coğrafya çalışmasıdır. Dallaway kitabını hazırlarken eski Bizans yazarlarından olduğu gibi Batılı geginlerin seyahatnamelerinden ve yerel kaynaklardan da faydalanmıştır. Kitap pekçok detay bilgi ile doludur. İstanbul efendisi’nin (İstanbul kadısı) sayımlarına dayanarak kentte 88.185 evin ve 130 halka açık hamamın bulunduğunu yazar. Herhalde bu sayımdan yola çıkarak kent nüfusunun 400 bin kişi (ki bunların 200 bini Türk, 100 bini Rum ve geri kalanını Yahudi, Ermeni ve Frenk olarak hesaplar) olduğunu yazar. İstanbul kadısından elde edilen bilgiler ancak suriçi İstanbul’a ait olmalıdır. Yazar, herkesçe anlatılan büyük sultan camilerinin ötesinde Nuruosmaniye ve Laleli’den de söz eder. İstanbul efendisinin defterlerine dayanarak, 1782 yangınından önce kentte 500’ü aşan okulun bulunduğunu yazar. Kütüphaneler için de önemli bilgiler verir. Bundan başka yazar bir Avrupalının aklından geçiremeyeceği kadar sessiz sokaklardan, kahvehanelerden ve oralardaki hikayecilerden söz eder. 1779’daki yangında zarar gören Çemberlitaş’ı sağlamlaştırmak için taş bir kaidenin yaptırıldığını not eder. Boğaziçi’ne gelince, sahil saraylarına ve Kuruçeşme’deki Fener Rum aristokratlarına ait konaklara ilişkin kısa bilgilerden sonra, gene kısaca su kemerlerinden ve bentlerden söz edilir ve İran sefirinin ikametgahının Üsküdar’da olduğu yazılır. Kitap dokuz gravürle resimlenmiştir. Bunların en ilginç olanları Yedikule, Sarayburnu ve Türk hanımı gravürleridir. Blackmer 441, Atabey 308

Detaylar
önceki
Sayfaya Git: / 11
sonraki