P[ierre]. de Tchihatchef, Le Bosphore et Constantinople avec Perspectives des Pays Limitrophes, Librairie J.-B. Bailliére et Fils, Paris, 1877 (3. baskı). xii, 589, [2] s, metin dışında 8 gravür, 2 katlanır harita, 27.5 x 17.5 cm, döneminin sırtı bez kapakları karton cildinde.
Tchihatchef'in ilk defa 1864 yılında yayınladığı Le Bosphore et Constantinople adlı eseri, hâlâ bu şehrin ve civarının doğabilimleri açısından kaleme alınmış en kapsamlı tasviridir. 1866 yılında 2. baskısı yapılan kitap iki temel parçadan oluşur: Considérations générales (Genel Mülahazalar) adlı 397 sayfalık ilk parça 1/200.000 ölçekli bir topografya haritası ile birlikte şehrin ve civarının detaylı bir topografyasını, şehrin su imkânlarını ve bunun tarihsel gelişmesini, İstanbul adalarının genel fizikî ve beşerî tasvirini, şehirdeki hayvanları (köpek, çakal ve koyun ; Ankara keçisi ; sığır ve deve ; at, eşek ve katır), avcılık ve balıkçılığı, şehrin bitki örtüsünü (özel yetiştirilen bitkiler ve kendiliğinden biten bitkiler), maden yataklarını, meteorolojiyi ve meteorolojik verilerden çıkan sonuçları, Karadeniz'in donmasını, Boğaziçi'nde yazlığa gidilmesini ve Küçük Asya'nın batı sahillerinde gezilebilecek yerleri anlatır. Bu bölümde Tchihatchef'in konuları sunuş tarzı, verilere olan inanılmaz hâkimiyeti ve bu verilerden ürettiği tam anlamıyla interdisipliner sentezler insanı bugün dahi hayrete düşürmektedir. Örneğin İstanbul'un su imkânlarını anlatan bölümde, Tchihatchef önce okuyucuya şehrin bugünkü ve tarihsel su temin sistemlerini detaylı olarak sunmakta, daha sonra da bir yerbilimci gözüyle şehrin geleneksel su sıkıntısının, tüm su kaynaklarının yakınlardaki küçük akarsular ve yağışlar tarafindan beslenmesi sonucu, havanın ve iklimin doğrudan etkisinde kalmasından kaynaklandığını anlatarak, İstanbul'a gelecekte bu suların yetmeyeceği kehanetinde bulunmaktadır. Tchihatchefe göre sorunun iki olası çözümü vardır: Artezyen kuyuları açılması ya da yakındaki bir büyük akarsudan (Tchihatchef Meriç'i önermektedir) su getirilmesi. İstanbul’un çok büyük ölçüde kendisi tarafından ortaya çıkarılmış olan jeolojik yapısının artezyen olanaklarını çok kısıtladığını belirten Tchihatchef, nihayet bir büyük akarsudan yararlanmayı tek uzun vadeli çözüm olarak görmektedir. Tchihatchef'in İstanbul’un suyollarının anlatımında doğal olarak çok büyük eksiklikler ve bazı ciddi hatalar vardır. Örneğin Halkalı sularını tek güzergâh olarak çizen gezgin, bu sistemin on dokuz değişik güzergâhı olduğunu, belki de önemli kesimler yeraltında olduğundan görmemiştir. Benzer şekilde Kırkçeşme tesislerinin hatlarında da yanlışlar vardır. Özellikle bu suyollarının Osmanlı dönemindeki tarihinin çok önemli bir bölümünü Tchihatchef öğrenememiş, pek çok Osmanlı eserini Bizans'a atfetmiştir (ör. Mağlova Kemeri'ni Jüstinyen kemeri olarak tanıtmaktadır ; İstanbul’un tarihsel su sistemleri hakkındaki modern bilgilerimizin Prof. Kâzım Çeçen'in son yıllardaki modern hidrolik ışığında yapılmış uzun ve detaylı çalışmaları sonucu elde edildiği düşünülürse, Tchihatchef'in güç şartlar altında ve çok kısa bir zamanda toplayabildiği bilgilere gene de hayran olmamak elde değil). Kitabın sadece ilk bölümü Türkçe’ye çevrilmiş ve İstanbul ve Boğaziçi (İstanbul, 2000) başlıklı kitap olarak yayınlanmmıştır.
Atabey 1205